Sözlerini duymasam; kürsüdeki genç kadını, hüzünlü çocuk yüzü ve
kırılganlığıyla, şiir okuyor sanabilirdim. Oysa Micki Pistorius,
cinayetlerden, cesetlerden, kan ve irinden söz ediyordu. O bir
"psikokriminologödu ve mesleğinin adı yeni konulmuştu: PROFİLER. Micki
Pistorius dünyadaki en başarılı "profilerödi, çünkü altı yılda
incelediği 35 cinayetin katillerini tespit etmiş, "serial killer" diye
anılan 10 caninin yakalanmasını sağlamıştı. Güney Afrikalı Pistorius,
Fransız polis yetkilileri tarafından davet edildiği Paris’te bir
konferans veriyordu ve cinayet masası uzmanları dışında, salonun dörtte
üçü Micki gibi "psikokriminolog" olmak isteyen genç ve güzel kadınlarla
doluydu!
Pistorius, 1980’lerde cinayet haberlerinden uzak bir gazeteciymiş.
1990’da, yarım bıraktığı psikoloji eğitimine yeniden başlamış ve kendi
deyişiyle bir rastlantı sonucu, kriminal psikoloji konusunda
uzmanlaşmış.
Yer Güney Afrika, yıl 1994. Johannesburg Emniyet Müdürü (kuşkusuz
İstanbul’unkinden eğitimli, donanımlı ve akıllı bir müdür), Pretoria
Üniversitesi’ne başvurarak bir "psikokriminolog"un yardımını ister. On
yılda 21 çocuğu önce boğarak öldürüp ardından ırzına geçen ve
kurbanlarını hep Mitchell’s Plain tren istasyonu çevresinden seçen,
kimliği tespit edilemeyen, dolayısıyla yakalanamayan "İstasyon Canavarı"
bir gün önce 22’nci yavru canı almıştır. Üstelik katil, her
cinayetinden sonra gönderdiği mektuplarda polisin acziyle alay
etmektedir. Genç psikokriminolog Pistoris, emniyet müdürlüğünün
önerisini kabul eder etmez, son cinayetin işlendiği çöl bölgesine
götürülür. Polis, aydınlatılmak istenmeyen cinayetlerin işlendiği
ülkelerde olduğu gibi olay yerini silip süpürmemiş, kanları yıkamamış;
Micki gelene değin ceset dahil hiç bir şeye dokunmamıştır.
Ceset, 11 yaşında bir oğlan çocuğuna aittir: Elroy Van Rooi. Micki,
olay yerinde yalnız kalmak ister. Saatlerce cinayetin işlendiği yerde
dolaşır, en küçük ayrıntıları bile kocaman kanıtlarmış gibi inceler.
Onun cinayet mekanında dolanmasını, rüzgara kulak vermesini, gözlerini
ufka dikmesini seyreden polisler gülüşmekte, genç kadınla dalga
geçmektedirler. Yanıldıklarını çabuk anlarlar.
Micki, raporunda "İstasyon Canavarı"nın psikolojik profilini "Katil
siyah ırktan bir eşcinsel. Otuzlarındaa, öğretmen, polis memuru ya da
bir hayır kurumu çalışanı. Çok düzenli biri ve hâlâ ailesiyle aynı evde
yaşıyor. Çocukluğunda, ırzına geçilmiş. Akıl hastanesinde tedavi
görmüş..." diye tarif eder. Bu kanıya nereden varmıştır genç psikolog?
Çünkü... Güney Afrika’da ve Mitchell’s Plain istasyonu çevresinde, siyah
ırktan olmayan biri, göze batmadan 22 çocuğu kaçıramaz. Canilerde
öldürmek arzusu 25 yaşlarında patlamaktadır. Ve İstasyon Canavarı on
yıldır cinayet işlediğine göre, otuzlu yaşlarında olmalıdır.
Eşcinselliğinin kanıtı, öldürdüğü oğlan çocuklarına tecavüz etmesidir ve
bu eylemi, temeldeki ruh travmasını, kendisinin de çocukken ırzına
geçildiğini ele vermektedir. Zaten cinayet nedeni de budur. Kendisine
yapılan kötülük sürecini tersine çevirmek ve kötülük yapılan yerine
kötülük yapana dönüşerek güçlü olduğunu göstermek. Ailesiyle aynı evde
yaşıyordur, çünkü kendi evi olsaydı, kurbanlarını oraya götürürdü.
Hastalık derecesinde düzenli biri olduğu, cinayet sahnesini en ince
ayrıntısına kadar planlamış olmasından bellidir. Polise gönderdiği
mesajlar, bu düzenliliğin bir başka kanıtıdır. Ve nihayet, öğretmen,
polis memuru ya da hayır kurumu çalışanı olması gerekir, çünkü konuştuğu
çocuklara güven verebilmektedir. Kendisini korkmadan izlemelerini
sağlamaktadır. Üstelik çocukları kaçırdığı saatler, bu mesleklerin
değişken çalışma saatlerine uygundur.
Micki’nin katil profili dağıtıldıktan birkaç gün sonra, bir akıl
hastanesi hemşiresinden gelen telefonla, 22 çocuğun katili Norman
Simons, ana-babasıyla oturduğu evde tutuklanır. İtiraflarını yazılı
olarak yapar. Hem öğretmendir, hem kilisenin hayır derneğinde
çalışmaktadır, hem de polislik başvurusu vardır. Sekiz yaşındayken,
ağabeyi tarafından ırzına geçilmiştir. Çıkardığı katil profilinde
Micki’nin yanıldığı tek nokta, Norman Simons’un akıl hastanesinde tedavi
gördükten sonra değil, akıl hastanesine aralıklarla yattığı sırada
cinayetlerini gerçekleştirmesidir. Katil, cinayeti işledikten sonra
kendi isteğiyle hastaneye dönüp tedavi talep etmekte ve böylece hiç
aranmayacağı bir yerde gizlenmektedir.
Pistorius, geçen yıl mesleği bıraktı. Gördüğü kan ve vahşet
tabloları, ruhunu yormuştu. Artık mali suçluların peşinde. Ama tüm
dünyada, "profilerölerin sayısı artıyor, emniyet örgütleri seri,
karmaşık ve aydınlatılamayan cinayetler için "psikokriminologölarla el
ele çalışıyor.
Darısı başımıza.
Mine G. Kırıkkanat
19 Eylül 2001, Milliyet Gazetesi