4 Ocak 2014 Cumartesi

En şaşırtıcı 100 Polisiye Olay Nasıl Çözüldü? (Kitap Tanıtımı 1)




 Yazarı: Colin Evans, 
 Çeviren: Füsun Doruker, 
 Yayınevi: Sabah Kitapları Yay. 
 Basım Tarihi: İstanbul, 1998, 294 s.

 Arka kapak :
Kayıp bir insan kırk yıl sonra bulunuyor ve katilin kim olduğu açıklığa    kavuşturuluyor. Bir maden parçası, Pan Am Havayolları’nın 103 sefer sayılı uçağının  düşüş sebebinin ortaya çıkmasını sağlıyor. Bir zanlının yüzü, bilgisayar yardımıyla yaşlandırılıyor ve işlediği cinayetten tam on sekiz yıl sonra yakalanıp cezalandırılıyor. Kurbanın bedenindeki bir ısırık izi katili ele veriyor. Bir katili bulmak için bütün kasaba halkının parmak izleri alınıyor. Köpek balığının karnından çıkan sindirilmemiş bir kolun sahibi aranıyor…
Bütün bunlar bir polisiye öykünün parçaları değil. Tümü, gerçeğin kurmacadan daha şaşırtıcı olduğunu kanıtlayan sahici hikayeler. Colin Evans’ın bu kitabında, hem polisiye öykü ve roman okurlarını hem de mesleği adli bilimlerle keşisenleri büyüleyecek gizemli ve entrika dolu 100 polisiye olay ele alınmış…

FBI-DAVRANIŞ BİLİMLERİ ÜNİTESİ (Robert Ressler ve Russ Vorpagel ) ve RİCHARD CHASE*


23 Ocak 1978 Pazartesi günü, Sacramento (California) kenti tarihinin en acımasız cinayetlerinden birine sahne oldu. Akşamüstü işten dönen David Wallin evine girince, yirmi iki yaşındaki karısı Theresa’nın yatak odasında doğranmış cesediyle karşılaştı. Çığlıklar atarak evden çıkarken, gördüklerini anlatamayacak kadar korkmuştu. Cinayet masası ekipleri de aynı duyguyu paylaştılar, böyle bir vahşet sahnesiyle daha önce hiç karşılaşmamışlardı. Theresa Wallin’in bedenindeki akıl almaz yaraların dışında; yanı başında duran bir yoğurt kasesi, katilin kanını içmek için kullandığını gösteriyordu. Bu cinayetin içinden kendi olanaklarıyla çıkamayacaklarını algılayan dedektifler, FBI’ın Ouantico, Virginia’daki Davranış Bilimleri Bölümü’nden yardım istediler.


Uzun süredir suçlu profili çıkarma  konusunda ders veren Robert Ressler, California’lı meslektaşı Russ Vorpagel ile işbirliği yaparak, ellerindeki çok az bilgiye dayana bir profil çıkarttı.

25-27 yaşlarında, beslenme bozukluğundan dolayı sıskalaşmış, beyaz erkek. Yaşadığı ev son derece bakımsız, pis ve işlediği suçun kanıtlarını barındırıyor. Uzun süreden beri ruhsal bozukluğu var, bir ara uyuşturucu kullanmış. Kadın ya da erkeklerle anlaşmayı başaramadığı için tek başına yaşayan ve zamanının çoğunu evinde geçiren bir insan. Çalışmıyor ve belki de sakat yardımı alıyor. Eğer biriyle beraber yaşıyorsa, herhalde bu kişi annesi ve babasıdır ama bu olasılık çok düşük. Askerlik yaptığı konusunda kayıt yok; ortaokul ya da liseyi bitirmeden bırakmış. Paranoya olarak tanımlanan ruhsal hastalığın bir yada birkaç tipini sergiliyor.

Olayların akışı içinde bu profilin ne kadar gerçekçi olduğu kanıtlanacak ve gözlemlerin her birinin sağlam temellere oturduğu anlaşılacaktı. Gerçi genç kadına tecavüz edilmemişti ama uzmanların deneyimleri bu cinayetin cinsel dürtüsü olduğunu söylüyordu. Belirlenen her profilin temelinde suç istatistikleri yatmaktadır. Bu olayda da yılların birikimi olan veriler, cinsel dürtüyle hareket eden canilerin kendi ırklarına mensup insanları öldürdüğünü gösteriyordu. Yani zenciler zencileri, beyazlar ise beyazları öldürüyordu. Cinsel dürtüyle cinayet işleyenlerin büyük bir çoğunluğunu yirmi-otuz yaşlarında beyaz erkekler oluşturuyordu. Böylece katilin ten rengi ve yaşı kolayca çıkarılmıştı. Ayrıca Wallin ailesi genelinde beyazların oturduğu bir semtte yaşadığı için, çevrede dolaşan bir zenci derhal dikkat çekerdi.

Katilin olası görünümü ve evi konusundaki bilgi cinayet yerinin resimleriyle polis raporlarına dayanıyordu. Katillerin çoğu düzenli ve düzensiz olarak iki sınıfa ayrılırdı ve düzenli olanlar daha zeki oldukları için işleyecekleri cinayetleri önceden planlarken, düzensizler sonuçlarının ne olacağına hiç aldırış etmeden adeta tepkisel olarak adam öldürürlerdi. Bu cinayet hakkında bilinen her şey rasgele işlenmiş olduğunu gösteriyordu.

Therasa’nın bedenindeki yaralar, saldırganın uzun yıllardır çektiği ruhsal hastalığın en son devresine girmiş olduğuna işaret ediyordu. İnsan kanı içmek fikri birdenbire ortaya çıkmaz ve belirtiler çok önceden kendini göstererek tedavi edilmesi gerektiğini anlatır. Uzmanlar böyle bir insanın sağlığına ve temizliğine dikkat etmeyeceğine, doğru dürüst yemek yemeyeceğine inanarak sıska olabileceğini ve giysilerinin pis olacağını belirtmişlerdi. Bu varsayımdan yola çıkınca katilin pislik yuvası sayılacak bir evde yaşadığına karar vermek güç olmadı. Aynı nedenle iyi bir işi olmayacağı ve devletten işsizlik parası almakta olduğu da ileri sürülebilirdi. Görüldüğü gibi bir psikolojik profil çıkarmak adeta bir yap boz bilmeceyi tamamlamaya benzer, ama uzmanların elinde yol gösterecek bir resim yoktur, yalnızca deneyimlerinin birikimlerine dayanarak mantık yürütürler. Uzmanların ısrarla üzerinde durdukları nokta ise yakalanmadığı taktirde katilin başka bir cinayet işleyeceğinin kesin oluşuydu.

DÖRTLÜ CİNAYET

  Üç gün sonra uzmanların tahmini gerçekleşti. Wallin’lerin evinden ancak bir mil kadar uzakta, otua altı yaşındaki Evelyn Miroth, altı yaşındaki oğlu Jason ve aile dostu elli iki yaşındaki Daniel J. Meredith öldürüldü ve Evelyn’nin yeğeni Michael Ferreira katil tarafından kaçırıldı. Kanlar içindeki oyun parkı, bebeğin yaşamından umutlanmamaları gerektiğini bildirdi. Cinayet yerindeki üç cesetten yalnızca Evelyn Miroth saldırıya ve tecavüze uğramıştı. Katilin yine kurbanın kanını içtiği belliydi. Tatmin olduktan sonra Meredith’in kırmızı Ford steyşın arabasıyla kaçmış ve yakın bir yerde terk etmişti.

         Bu cinayetin koşulları, Ressler ile Vorpagel’in hazırladıkları profili biraz daha ayrıntılı hale getirmelerine yardımcı oldu. Katilin giysilerinin kan içinde olması büyük bir olsılıktı, ama yine de gün ortasında arabayı terk ederek yürüyüp gitmeyi göze alabilmişti. Bu davranış katilin ruhsal durumunun sanıldığından daha kötü olduğunu gösteriyordu. Herhalde kısa bir süre önce bir akıl hastanesinde tedavi görmüştü. İstatistikler katilin daha önceleri fetiş soygunları yaptığına işaret ediyordu. Katilin peşinde olan dedektifleri ilgilendiren en önemli nokta is uzmanların, arabayı terk ettiği yerin yakınında oturduğunu ileri sürmeleriydi.

Arabayı merkez olarak kabul edip yarım mil yarıçapında bir daire içindeki her yeri arayıp herkesi sorguya çekmeye, olağandışı bir şey görüp görmediklerini öğrenmeye çalıştılar. Kırk sekiz saat bile geçmeden, genç bir kadın lise yıllarından tanıştığı biriyle karşılaştığını söyledi. Adeta erimiş gibi görünüşü, içeri çökmüş gözleri, kanlı gömleği, ağzının çevresindeki kalın sarı kabuktan dolayı ilk önce onu tanıyamamıştı. Adamın isminin Richard Trenton Chase olduğunu bildirdi.

         Kayıtlar Chase’ın terk edilen arabadan bir blok kadar uzakta oturduğunu ortaya çıkardı. Polisler eve baskın yapınca Chase elinde karton bir kutuyla kaçmaya kalkıştı. Üzerine atıldıkları zaman kutuyu onlara doğru attı ve içinden kanlı kağıtlar, bezler, Michael Ferreira’nın bezini tutturan çengelli iğne ve bebeğin beyin dokularının parçaları ortalığa saçıldı. Sonunda yakalanınca üzerinde dolu bir tabanca ve Daniel Meredith’in Cüzdanı bulundu.
        
         Tahmin edildiği gibi Chase’in evi pislik yuvasıydı. Kanlı bezler, pislikler her tarafa saçılmışt. Buzdolabındaki yarım galonluk bir kabın içinde ceset parçaları ve beyin dokuları vardı. Mutfaktaki üç blander’ın içindekiler Chase’ın kan içme isteğini karşılamaya çalıştığını gösteriyordu. Kısa bir süre sonra Michael Ferreira’nın parçalanmış cesedi yakınlarda bulundu.

Chase gözaltına alınınca, Therasa Wallin’in ilk kurbanı olmadığını açıkladı. 28 Aralık 1977 günü, süper marketten dönen Ambrose Griffi, paketlerini evine taşırken Chase yanından kamyonuyla geçmiş ve iki el ateş etmişti. Kurşunlardan biri göğsüne saplanan Griffin olay yerinde ölmüştü. Kurşun incelenince Chase’in tabancasından çıktığı anlaşıldı.

GARİP BİR GEÇMİŞ

         Dedektifler Chase’ın Geçmişini araştırınca, uzmanların çıkardığı profilin gerçeğe ne denli yakın olduğu daha iyi anlaşıldı. Yirmi yedi yaşındaki beyaz erkek, uzun yıllardır cinsel sorunlar yaşıyordu, fetiş soygunları yapmış ve uyuşturucu kullanmıştı. Ayrıca alışılmadık yaşam biçimi bir işe girmesine olanak vermediği için evinde tek başına yaşıyor ve sosyal güvenlik parasıyla geçiniyordu.

         İç organlarının sürekli hareket ettiği ve kanını toz haline getirdiği fikrine takmıştı kafasını ve bunu önlemek için başkalarının kanını içmesi gerektiğine karar vermişti. Böylesine garip davranışları sonucunda bir akıl hastanesine kapatılmıştı ve bahçedeki kuşların kafalarını koparıp yediğini gören iki görevli korkuyla istifa etmişti. Chase’i iyi tanıyan insanların sürekli ısrarı sonunda bir psikiyatrist yatmadan tedavi görmesini önerince, 1977’de hastaneden çıkmış ve birkaç ay sonra cinayetler işlemeye başlamıştı.

Dava sırasında Chase olup bitenle hiç ilgilenmedi ve altı kez birinci derece cinayetten suçlu bulunup ölüme mahkum edildi ve San Quentin Hapisanesi’ne gönderildi. Kendisi gibi idamlarını bekleyen diğer mahkumların alay ve eziyetleri sonucunda aklının geri kalanını da kaçırdı. “Psikotik, deli, sürekli olarak ehliyetsiz” olduğuna karar verilince akıl hastası suçluların tedavi gördüğü Vacaville’deki hastaneye yatırıldı. Hastalığı gittikçe kötüledi ve 1980 Noeli’nde günlük ilaçlarından biriktirdiği sakinleştiricilerin hepsini birden yutarak kendisine eziyet eden şeytanları susturdu.

SONUÇ

         Psikolojik profil uzmanları belki de bir cinayet dalgasını önlediler. Evinde bulunan bir takvime, Wallin ve Miroth-Meredith cinayetlerini işlediği günleri “BUGÜN” olarak işaretlemişti. 1978 yılının geri kalanına da kırk dört ayrı işaret koymuştu. Richard Chase’in kırk dört kişiyi daha öldürmeyi düşünüp düşünmediğini öğrenmek artık olanaksız. Buna fırsat bulamamasının tek nedeni ise psikolojik profilinin son derece gerçekçi olmasıydı.
  
* “En Şaşırtıcı Yüz Polisiye Olay Nasıl Çözüldü?” adlı kitaptan aktarılmıştır. 
    (Colin EVANS, Sabah Kitapları, 1998-İstanbul )




Kanlı Ruhların Okuru


     Sözlerini duymasam; kürsüdeki genç kadını, hüzünlü çocuk yüzü ve kırılganlığıyla, şiir okuyor sanabilirdim. Oysa Micki Pistorius, cinayetlerden, cesetlerden, kan ve irinden söz ediyordu. O bir "psikokriminologödu ve mesleğinin adı yeni konulmuştu: PROFİLER. Micki Pistorius dünyadaki en başarılı "profilerödi, çünkü altı yılda incelediği 35 cinayetin katillerini tespit etmiş, "serial killer" diye anılan 10 caninin yakalanmasını sağlamıştı. Güney Afrikalı Pistorius, Fransız polis yetkilileri tarafından davet edildiği Paris’te bir konferans veriyordu ve cinayet masası uzmanları dışında, salonun dörtte üçü Micki gibi "psikokriminolog" olmak isteyen genç ve güzel kadınlarla doluydu!

     Pistorius, 1980’lerde cinayet haberlerinden uzak bir gazeteciymiş. 1990’da, yarım bıraktığı psikoloji eğitimine yeniden başlamış ve kendi deyişiyle bir rastlantı sonucu, kriminal psikoloji konusunda uzmanlaşmış.

     Yer Güney Afrika, yıl 1994. Johannesburg Emniyet Müdürü (kuşkusuz İstanbul’unkinden eğitimli, donanımlı ve akıllı bir müdür), Pretoria Üniversitesi’ne başvurarak bir "psikokriminolog"un yardımını ister. On yılda 21 çocuğu önce boğarak öldürüp ardından ırzına geçen ve kurbanlarını hep Mitchell’s Plain tren istasyonu çevresinden seçen, kimliği tespit edilemeyen, dolayısıyla yakalanamayan "İstasyon Canavarı" bir gün önce 22’nci yavru canı almıştır. Üstelik katil, her cinayetinden sonra gönderdiği mektuplarda polisin acziyle alay etmektedir. Genç psikokriminolog Pistoris, emniyet müdürlüğünün önerisini kabul eder etmez, son cinayetin işlendiği çöl bölgesine götürülür. Polis, aydınlatılmak istenmeyen cinayetlerin işlendiği ülkelerde olduğu gibi olay yerini silip süpürmemiş, kanları yıkamamış; Micki gelene değin ceset dahil hiç bir şeye dokunmamıştır.

     Ceset, 11 yaşında bir oğlan çocuğuna aittir: Elroy Van Rooi. Micki, olay yerinde yalnız kalmak ister. Saatlerce cinayetin işlendiği yerde dolaşır, en küçük ayrıntıları bile kocaman kanıtlarmış gibi inceler. Onun cinayet mekanında dolanmasını, rüzgara kulak vermesini, gözlerini ufka dikmesini seyreden polisler gülüşmekte, genç kadınla dalga geçmektedirler. Yanıldıklarını çabuk anlarlar.

     Micki, raporunda "İstasyon Canavarı"nın psikolojik profilini "Katil siyah ırktan bir eşcinsel. Otuzlarındaa, öğretmen, polis memuru ya da bir hayır kurumu çalışanı. Çok düzenli biri ve hâlâ ailesiyle aynı evde yaşıyor. Çocukluğunda, ırzına geçilmiş. Akıl hastanesinde tedavi görmüş..." diye tarif eder. Bu kanıya nereden varmıştır genç psikolog? Çünkü... Güney Afrika’da ve Mitchell’s Plain istasyonu çevresinde, siyah ırktan olmayan biri, göze batmadan 22 çocuğu kaçıramaz. Canilerde öldürmek arzusu 25 yaşlarında patlamaktadır. Ve İstasyon Canavarı on yıldır cinayet işlediğine göre, otuzlu yaşlarında olmalıdır. Eşcinselliğinin kanıtı, öldürdüğü oğlan çocuklarına tecavüz etmesidir ve bu eylemi, temeldeki ruh travmasını, kendisinin de çocukken ırzına geçildiğini ele vermektedir. Zaten cinayet nedeni de budur. Kendisine yapılan kötülük sürecini tersine çevirmek ve kötülük yapılan yerine kötülük yapana dönüşerek güçlü olduğunu göstermek. Ailesiyle aynı evde yaşıyordur, çünkü kendi evi olsaydı, kurbanlarını oraya götürürdü. Hastalık derecesinde düzenli biri olduğu, cinayet sahnesini en ince ayrıntısına kadar planlamış olmasından bellidir. Polise gönderdiği mesajlar, bu düzenliliğin bir başka kanıtıdır. Ve nihayet, öğretmen, polis memuru ya da hayır kurumu çalışanı olması gerekir, çünkü konuştuğu çocuklara güven verebilmektedir. Kendisini korkmadan izlemelerini sağlamaktadır. Üstelik çocukları kaçırdığı saatler, bu mesleklerin değişken çalışma saatlerine uygundur.

     Micki’nin katil profili dağıtıldıktan birkaç gün sonra, bir akıl hastanesi hemşiresinden gelen telefonla, 22 çocuğun katili Norman Simons, ana-babasıyla oturduğu evde tutuklanır. İtiraflarını yazılı olarak yapar. Hem öğretmendir, hem kilisenin hayır derneğinde çalışmaktadır, hem de polislik başvurusu vardır. Sekiz yaşındayken, ağabeyi tarafından ırzına geçilmiştir. Çıkardığı katil profilinde Micki’nin yanıldığı tek nokta, Norman Simons’un akıl hastanesinde tedavi gördükten sonra değil, akıl hastanesine aralıklarla yattığı sırada cinayetlerini gerçekleştirmesidir. Katil, cinayeti işledikten sonra kendi isteğiyle hastaneye dönüp tedavi talep etmekte ve böylece hiç aranmayacağı bir yerde gizlenmektedir.

     Pistorius, geçen yıl mesleği bıraktı. Gördüğü kan ve vahşet tabloları, ruhunu yormuştu. Artık mali suçluların peşinde. Ama tüm dünyada, "profilerölerin sayısı artıyor, emniyet örgütleri seri, karmaşık ve aydınlatılamayan cinayetler için "psikokriminologölarla el ele çalışıyor.

     Darısı başımıza.

 
Mine G. Kırıkkanat
 
19 Eylül 2001, Milliyet Gazetesi